(Tempe, Arizona) (5 Nisan 2008)

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Ankara Büyükşehir Derebeyliği


Başka tanım gelmiyor aklıma Ankara'daki belediyecilikle ilgili. Ses çıkaranın başını ezme girişiminden başka bir şey değil. Herkes gücü yettiğini indiriyor, ama bu artık yamyamlığa da giriyor sanki. Yedikçe kurbanlarının gücünü de katıyor kendine. Sürekli büyüyor efendim durduramıyoruz.

- o -

Vefik'in blogundan:
"ve biraz da rakamlar"
Ankara'nın bütün değerlerinin 1,52 olması, ya da WHO'ın standart değerlerinin hepsinin sabit 10 olması size de saçma gelmiyor mu?

- o -

Gelmiyor. Çünkü bu adamlar eğitimli insanı pek sevmiyorlar. O değerleri görüp de ses çıkarmayacak bir kitle istiyor adam. "Böyle saçmalık olmaz" dediğin zaman "Adam rakam veriyor daha ne istiyorsun" karşılığını verecek kör fedailerle sarıyor etrafını.

İfade özgürlüğüne böyle tavır takınanları inanç özgürlüğü konusunda düşünebiliyor musunuz? Gerçi artık çok yerde görmeye başladık, daha da göreceğiz.

Benimle aynı fikirde oldukça bütün düşünce ve inançlarını özgürce açıklayabilirsin.

Budur.

Aynı fikirde değilsem? Yakındır "Ya sev ya terk et." edebiyatına başlamaları da. Nerde benim özgürlüğüm hacım?

Göreve geldiğinden beri gerçekleştirdiği nadir altyapı projelerinden en ciddi olanını yüzüne gözüne bulaştırırken anlamsız ve zevksiz cafcaflı üstyapı projeleriyle seçmeninin gözünü boyayıp hizmet ediyormuş gibi yapmayı çok iyi başarıyor sayın başkan, büyük başkan.

Getirdiği suyun insan sağlığına zararlı olduğunu söyleyip, suyun içilebilir olduğunu belirten laboratuar testini kendisinin yapmadığını açıklayan üniversiteyi sıkıştırıyor sayın derebeyim: "Ya okulunun kaynaklarını sömürürüm ya da arazinin bir kısmını bana verirsin ki ben de SİT alanına kendi ruhsatsız binalarımı dikerim." demeye getirerek. Yok öyle yağma. Toprak ağasına hiç bir şey koklatmadan 45 bina diker misin sen derebeylikte?

Ağa boku üstüne bok olur mu lan?

"Ankara bir Başka güzel şimdi"

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Fotoğraflarla Geçen Ay - Pt.1


Evet, Çiğdem geldi :) Chicago Blues Festivali'ne gittik.

Sweet Home Chicago.

Doroti (not Dorothy) ve Tin Man.

Lincoln Hayvanat Bahçesi'nde gezen özgür bir martı. Kuşbeyinli şey (martı).

Welcome to the Dharma Initiative. Kutup ayısıyla askerlik hatırası pozu. Kuşbeyinli şey (ben).

Merkaat. Galiba dünyanın en sevimli hayvanı bunlar.

Adını hatırlamıyorum. Rüstem olabilir. Dünyanın en meşrebi geniş hayvanı bu da.

Chicago - The Windy City. Daha ne diyeyim.

Hard Rock Cafe, Chicago

House OF Blues, Chicago

Kendimizi BB. King izlemiş olarak sayabilir miyiz acaba? Teknik olarak dev ekranı izleyip sahneyi dinledik. Her neyse. Ölmeden Thrill Is Gone dinledik canlı canlı (BB. King ölmeden).

Güzel gezmişiz 4 günde.

Sue. Field Museum'da bulunup, dünyanın en eksiksiz dinozor iskeletiymiş kendisi.

Çiğdem ve trilobitleri.

Rush!! Ölmeden Rush izledik canlı canlı (Rock'n Roll ölmeden). He bir de Ghost Of A Chance çaldılar (özel bir şarkıdır Çiğdem ve benim için). Bize özel çaldılar galiba, çünkü normalde konserlerde çalmıyorlar diye biliyordum ben.

(devam edecek)
Seksi görüntüler için tıklayın

6 Temmuz 2008 Pazar

Yazarımız Yazılarına Bir Süre Ara Vermişti


Yazarmız o kadar üşengeç bir insan ki, verdiği arayı da ara bittikten sonra haber veriyor. Az laf çok fotoğrafla geçmeye çalışacağım Haziran boyunca olan bitenimi.