(Tempe, Arizona) (5 Nisan 2008)

20 Mart 2008 Perşembe

10 Mart 2008 Pazartesi

10 Mart

Bugün 10 Mart.

1 yıl oldu...

Bir yılda çok şey oldu :)

___________________________________________________________________________________

10 Mart, 8:48 (Türkiye'de 11 Mart artık):

Daha fazla bir şeyler yazmalıymışım gibi geldi. Ama bir yandan da pek çok şeyi açıklıyor yukarıdaki cümlecikler. Az konuşup çok şey anlatır ya insan, öyle bir şey bu da. Bu bir yıl hayatım boyunca yaşadığım en mutlu ikinci yılım bence.

(İlki: Dünya umurumda olmadan oturduğum yerde altımı doldurduğum zaman annemin, anneannemin ya da babamın gelip temizleyip temiz bez bağlayıp üstüne de agucuk mugucuk dediği yıl)

:)

Hayatımdaki hiçbir şey aynı olmayacak farkındayım. Her şey değişecek, farklılaşacak. Kötünün, daha kötünün yaşanması en son istediğim şey, ve ne olduklarını da az çok biliyorum. Zaten her şey benim elimde. Değil mi?

Bazı şeylerden emin olmanın ne olduğunu ilk kez bu kadar iyi anladım. O yüzden de sıkıntı hissetmiyorum. Rahatım.

:*

(güzeller)

5 Mart 2008 Çarşamba

Bağım...

Üç gün önce bulaşık yıkarken kırdığım french press kendimi daha yakından tanımamı sağladı sanırım. Ben bir kahve bağımlısıymışım.

Bu bağımlılığın boyutları öyle günde 8-10 bardak kahve içmek değil. Ama her akşam bir bardak içmek istiyor canım. Şehir dışında süpermarkette 7 dolar olan french press'e Starbucks'ta 15 dolar vermek istemediğim için (Gerçi Türkiye'dekilerin fiyatlar üzerinden düşünerek söylüyorum bunları. Gidip de bakmış değilim ne kadar olduğuna.) son üç akşamımı kahve içmeden geçirdim.

Ve bugün olan oldu. Kafamın içindeki "kahve içmeliyim" sesleri eşliğinde bardağa çekilmiş kahve ve sıcak su ekledim ve dört dakika (yaklaşık tabi, kronometre tutacak kadar manyak biri değilim) (henüz) bekledikten sonra kahveyi süzmek için kağıttan bir külah yaptım. Gayet verimli bir çözüm oldu. Külahtan önce denediğim şeyleri salaklık olarak nitelendirdiğim için kimseyle paylaşmıyorum. Bu arada bu iç ses "Kahve içmeliyim" yerine "Kahve içmelisin" diyorsa biz böyle insanlara kısaca şizofren diyoruz.

Rafta 200 yaprak kadar daha kağıt var. Yani aşağı yukarı yaz sonunu çıkarırım french press olmadan. Ama yine de ilk fırsatta yeni bir tane almalıyım.

Her eve lazım. Zaman kötü.

4 Mart 2008 Salı

Fenerbahçe UEFA Şampiyonu Sever


Okulun wirelessında sopcast çalışmadığı için izleyemedim maçın başını. Milliyetin internet sitesinden takip ettim. Sağolsunlar Volkan'ın yediği golleri anında koymuşlar siteye de bir Mısırlı ve bir Çinliye yediğimiz golleri gösterip "Lan ne dandik kaleciniz varmış. Defans da kevgir maşallah." yorumları dinleyebildim.

Daha sonra evde maçın sonunu izleyebilmek için koşarak çıktım ve skor öğrenmek için babamı aradığımda gol attık. Uğurlu geldim bi tane daha atalım diye Çiğdem'i de aradım ama o sinir olup yatmış 2-0'dan sonra. O yüzden maçın uzatmalara gitmesini engelleyemedim.

İngiliz spikerler "Harika bir maç oluyor.", "Platini çok yerinde bir seçim yaparak gecenin en güzel maçını izlemeye gelmiş." gibi şeyler söylerken birdenbire daha ilk penaltılar atılmıştı ki kanalın yayını kesildi. Star'ın yayını da çok kötüydü ve gidip geliyordu. Yani maçın sonundan da bir şey anlamadım. Aradan gördüklerim deli gibi sevinmeme yetti ama :)

İlk iş Mısırlıyla Çinliye mail atıp çeyrek finale çıktığımızı, o kova kalecinin de 3 penaltı çıkardığını söylemek oldu.

Çeyrek finaldeyiz lan!!