(Tempe, Arizona) (5 Nisan 2008)

9 Kasım 2009 Pazartesi

"ben"in huzur kaçıran olasılıkları


"Biz" demek hükümdar olmak demekti; fakat adil davranmak ve akıl yürütmek adına, avam tabakasının da şüphesiz zaman zaman kendilerini çoğul olarak düşündüğünü değerlendirdi.

Haksız mıydılar? Yoksa kendisi mi haksızdı? Belki de, benliğin toplumla aynı şey olduğu görüşü, dünya üzerinde herhangi bir varlık olmanın akıbetiydi; ne de olsa böyle bir varlık, ister istemez başka varlıklar arasında bir varlıktı, bütün şeylerin varoluşunun bir parçasıydı. Belki de çoğulluk, salt Hükümdar'a mahsus bir ayrıcalık değil, belki de, her şeye rağmen, onun ilahi hakkı değildi. Kaçınılmaz olarak, hükmettiği erkek ve kadınların da kendilerini "biz" olarak tasavvur ettiğini ileri sürmek mümkündü. Belki onlar da benliklerinin çoklu olduğunu düşünüyor; kendilerini, kendileri artı çocukları, anneleri, teyzeleri, işverenleri, dindaşları, meslektaşları, aşiretleri ve arkadaşlarından oluşan çoğul varlıklar olarak görüyorlardı. Benliklerinden biri çocuklarının babası, diğeri ebeveynlerinin çocuğuydu. İşverenlerinin karşısında, evde karılarının yanında olduklarından farklı davrandıklarını biliyorlardı. Tıpkı kendisi gibi, onlar da içinden çoğulluk fışkıran benlik çuvallarıydı.

Çok benlikli tebaası kendileri hakkında çoğul yerine tekil şahıs zamiriyle düşünmeyi başarabiliyorsa, o da bir "biz" değil de bir "ben" olabilir miydi? Bizzat ve basitçe kendisi olan bir "ben"var olabilir miydi? Yeryüzünün kalabalık "biz"leri altına gömülmüş, çıplak ve yalnız "ben"ler var mıydı?

Hiç yorum yok: